30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / Akaidle İlgili Sorular ve Sorunlar
Akaidle İlgili Sorular ve Sorunlar

Akaidle İlgili Sorular ve Sorunlar SEYFÜLİSLAM ÇAPANOĞLU

Soru 84: Kiramen Kâtiben meleklerinin görevleri nedir?

 

Cevap 84: Bu meleklerin görevi insanoğlunun yaptıklarını harf harf kaydetmektir.  Bu konu ile ilgili olarak Allah (c.c.) şöyle demiştir:

 

“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız.

 

Onun sağında ve solunda oturan iki tespit edici ve yazıcı tespit edip yazarlarken,

 

O, söz olarak (herhangi bir şey) söyleyi versin, mutla­ka yanında hazır bir gözetleyici vardır.

 

O ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de (insana): 'İşte bu, senin yan çizip kaçmakta olduğun şeydir' (denildiği zaman).

 

Sûr'a üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. Artık her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.” (Kaf,50 /16/21)

 

 

Diğer bir ayette de şöyle denilmektedir:

 

 

Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular. İşte şüphesiz. Biz de işi sıkı tutanlarız. Yoksa onlar, gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de  (her şeyi) yazıyorlar.” (Zuhruf, 43/ 79/80)

 

 

Kaf suresinin tefsirinde İmam Kurtubi (r.ha.) şunları kaydetmiştir:

 

“Andolsun Biz insanı” bütün insanları / Âdem (a.s)'ı diye de açıklanmış­tır “Biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da bili­riz.” İçinde, kalbinde, zihninde neler geçtiğini biliriz. Bu buyrukla gizlice iş­lenen masiyetlerden vazgeçilmesi gerektiği belirtilmektedir.

 

Buyruktaki “insan”dan kasıt, Âdem’dir diyen kimselerin görüşüne göre onun nefsine gelen vesvesenin ağaçtan yemek olduğunu kabul ederler. Ondan sonra da bu onun soyundan gelen çocukları hakkında umumi bir va­sıf olur.

 

“Vesvese” gizli konuşma ve söz söyleme seviyesinde nefsin içinden ge­çirdiği şeyler demektir.

 

 

el-A'şâ şöyle demiştir;

 

            تسمع للحلي وسواسا اذا انصرفت  كما استعان بريح عشرق زجل

 

 

“O çekip gittiğinde zilletlerinin işitirsin sesini, (ses çıkartan) işrık ağacının esen. Rüzgârla ses çıkartması gibi.”1

 

 

 

 

“Zaten Biz, ona şah damarından daha yakınız” buyruğunda ki “şah da­marı” omuzdaki damardır. Bu damar kişinin boğazı tarafından omuzuna doğ­ru uzanır. Biri sağda, biri solda olmak üzere iki tanedirler. Bu anlamdaki açıklama İbn Abbas ve başkalarından rivayet edilmiştir. Dilde bilinen anlamı da budur. “Habl (lafız anlamı itibariyle halat)” ile “el-verid” aynı şeylerdir. Bu­rada lafızların farklılığı dolayısıyla kendi kendisine izafe edilmesi söz konusudur.

 

el-Hasen dedi ki: Verid (şah damarı) vetin diye bilinen damarın kendisi­dir. Bu da kalbe bağlı bir damardır.

 

Bu buyruk, yüce Allah'ın yakınlığının temsili bir ifadesidir. Yani Biz, in­sana kendisinden bir parça olan onun şah damarından daha yakınız, yoksa buradaki yakınlık mesafe yakınlığını anlatmak için zikredilmemiştir.

 

 

Bir açıklama da şöyledir:

 

 

Biz insana şah damarından daha yakınız, üste­lik her yönüyle de onun hâkimleriyiz. Bir diğer açıklamaya göre; Biz onun nefsinin vesveselerini, nefsinin kendisinden olan şah damarından daha çok biliriz. Çünkü şah damarı kalp ile içice bir damardır. Yüce Allah'ın bilgisi o kimseye kalbin bilgisinden daha da yakındır. Bu anlamdaki açıklama Muka-til'den rivayet edilmiştir. O şöyle der: Şah damarı kalbe karışan, ulaşan bir damardır. Buradaki yakınlık, ilim ve kudret yakınlığıdır. İnsanın vücudunun bölümlerinin kimisi diğerinin önünde perde teşkil eder, fakat hiçbir şey Al­lah'ın bilgisine perde olmaz.

 

 

“Unutma ki sağında ve solunda oturan, yaptıklarını tesbit eden İki (me­lek) vardır.” Yani Biz ona meleklerin yaptıklarını tesbit etmeleri halinde, şah damarından daha yakınız. Buradaki iki melek kişinin üzerinde görevli olan meleklerdir. Biz onun hallerini en iyi bileniz. O bakımdan Bize haber vere­cek bir meleğe ihtiyacımız yoktur. Meleklerin onun üzerine görevli tayin edil­meleri, bağlayıcı delilin ortaya konulması ve onun muhatab olduğu buyruk­ların pekiştirilmesi içindir.

 

 

el-Hasen, Mücahîd ve Katade: “Sağında ve solunda oturandan kasıt, ki­şinin amelini karşılayan (yazan) iki melektir. Bunlardan birisi kişinin iyilik­lerini yazan sağdaki melek, diğeri ise kötülüklerini yazan soldaki melektir,

 

el-Hasen dedi ki: Nihayet senin amel defterin katlanıp da kıyamet günün­de sana "Oku kitabını, bugün kendine karşı iyi hesaplayıcı olarak kendin yetersin.” (İsra, 17/14) denileceğinde, Allah'a yemin olsun ki, Allah seni kendi kendisinin hesabını yapan birisi olarak tayin etmekle son derece ada­letli bir iş yapmış olacaktır.

 

 

Mücahid dedi ki: Yüce Allah kullarının halini bilmekle birlikte insanın üze­rinde gündüz iki, geceleyin de iki melek görevlendirmiştir. Bunlar o kimse­nin amelini tespit ederler ve onun ayak izlerini dahi yazarlar. Bu ise ona kar­şı getirilen delilin bağlayıcı olması içindir. Bu iki melekten birisi kişinin sa­ğında bulunur ve iyiliklerini yazar, diğeri ise solunda bulunur ve kötülükle­ri yazar. İşte yüce Allah'ın: “Sağında ve solunda oturan... İki (melek) var­dır” buyruğu bunu açıklamaktadır.

 

 

Süryan dedi ki: Bana ulaştığına göre iyilikleri yazan melek, kötülükleri ya­zan meleğin üzerinde bir görevlidir. Kul günah işlediği takdirde: Olur ki Al­lah'tan mağfiret diler, o bakımdan acele etme, der.

 

 

Bu anlamdaki bir rivayet Ebu Umame yoluyla gelen bir hadiste de zikre­dilmektedir. Ebu Umame dedi ki: Peygamber (s.a.s.) buyurdu ki;

 

 

“İyilikleri ya­zan (melek) kişinin sağı üzerinde, kötülüklerin yazıcısı ise solu üzerindedir. İyilikleri yazan melek, kötülükleri yazanın üzerindedir. Kişi bir iyilik işledi mi sağda bulunan melek on misliyle onu yazar, Bir kötülük işledi mi de sağ­da bulunan melek, solda bulunan meleğe: Belki tesbih eder ya da mağfiret diler ümidiyle sen ona yedi saat süreyle ilişme der.”2

 

 

İmam kurtubi  (r.ha.) tefsirinde de kaydettiği gibi Kiramen Kâtiben melekleri insanların amellerini kaydetmek için görevli meleklerdir. Bu kaydın önemi nedir? diye sorulacak olunursa! O na dair de şu hadisi hatırlatalım:

 

           

 

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s.), şöyle buyurdu: “Allah, Âdem’i yarattığında onun sırtını sıvazladı ve kıyamete kadar yaratacağı her canlı ondan küçük parçalar halinde bir kenara döküldü bunlardan her insanın iki gözü arasında bir parıltı yarattı sonra onları Âdem’e sundu.” Bunun üzerine Âdem dedi ki: “Ey Rabbim! Bunlar kimdir?” Allah: “Bunlar senin zürriyetindendir” buyurdu. İçlerinden bir adam gördü ve onun gözleri arasındaki nurun parıltısı hoşuna gitti ve “Ey Rabbim bu kimdir?” dedi. Allah: “Bu senin zürriyetinden gelen son ümmetlerden bir kişidir ki adı Dâvûd’tur.” Âdem: “Rabbim onun ömrü ne kadardır” dedi. Allah “Altmış sene” buyurdu. Âdem: “Benim ömrümden ona kırk yıl ilave et” dedi.

 

Âdem’in ömrü dolunca ölüm meleği kendisine geldi. Âdem: “Daha kırk yıllık ömrüm yok mudur?” dedi. Ölüm meleği: “Bu kırk yılı oğullarından Dâvûd’a vermedin mi?” diye karşılık verdi.

 

Rasûlullah (s.a.s.) şöyle devam etti: “Âdem bu durumu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etmektedir. Âdem’e unutturuldu bu yüzden zürriyeti de unutmaktadır. Âdem yanıldı zürriyeti de yanılmaktadır.”3

 

Bu hadiste de belirtildiği üzere yazı sadece insana sunulan bir delildir. Çünkü insan Âdem (a.s.) dan türediği için onun özeliklerine sahiptir. Âdem (a.s.) gibi bir yüce şahsiyet unutursa İnsan da unutur. İşte burada Kiramen Kâtibin meleklerinin yazdıkları devreye girer.  Meleklerin yazdığı öyle bir kitabdır ki bu kitabın yazarı bizzat kendimiz katibleri meleklerdir. Ne yapmışsak orada kayıtlıdır. İyiyse iyi! Kötüyse kötü! Şu ayetleri zikredip konumuzu noktalayalım:

 

 

“Siz o gün arz olunursunuz; sizden yana hiç bir gizli (şey), gizli kalmaz.

 

 

 

Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: Alın, kitabımı okuyun”

 

 

 

Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım.

 

 

 

Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.

 

 

 

Yüksek bir cennette!

 

 

 

Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır.

 

 

 

"Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için."

 

 

 

Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: Bana keşke kitabım verilmeseydi.

 

 

 

Hesabımı hiç bilmeseydim.

 

 

 

Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.

 

 

 

Malım bana hiç bir yarar sağlayamadı.

 

 

 

"Güç ve kudretim yok olup gitti."

 

 

 

(Allah buyruk verir:) Onu tutuklayın, hemen bağlayın.

 

 

 

Sonra çılgın alevlerin içine atın.” (Hakka, 69/18/31)

 

 

Soru 85: Münker ve Nekir meleklerinin görevi nedir?

 

 

Cevap 85: Kabir de mü’min ve kâfirleri sorguya çeken meleklerdir. Görevleri bundan ibarettir.

 

 

Bu konu ile ilgili olarak şu hadisi zikredelim:                      

 

 

Ebu Hureyre (r.a.)'dan

 

 

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

 

 

“Ölü -veya 'sizden biriniz'- defnedildiği zaman ona, siyah tenli ve mavi (gözlü) iki melek gelir. Birine Münker ve öbürüne de Nekîr denir.

 

 

Müteakiben o iki melek sorar:

 

 

Bu adam (Muhammed) için ne demiştin?

 

 

Bunun üzerine o (ölmeden önce) söylediğini aynen söyler:

 

 

O, Allah'ın kulu ve Rasulü'dür. Allah'dan başka hak ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun Kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim.

 

 

Sonra o iki melek:

 

 

Senin, bunu söylediğini esasen biliyorduk! derler.

 

Sonra onun kabri, yetmiş arşın kare olarak genişletilir, sonra aydınlatılır ve sonra kendisine:

 

Uyu (istirahat et)! denir.

 

 

Oda:

 

 

Aileme dönüp onlara haber vereyim mi? der.

 

 

O iki melek:

 

 

Gelin-güvey gibi uyu ki, onu (gelin-güveyi) ailesinden elbet en çok sevdiği kişi uyandırır, derler.

 

 

O kişi, Allah onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya kadar (rahat rahat uyur). Şayet münafık ise:

 

 

İnsanların (O'na peygamber dediklerini işittim ve ben de aynı şeyi söyledim (hakikat midir?) bilemiyorum, diyecek.

 

 

Bunun üzerine o iki melek:

 

 

Senin, bunu söylediğini esasen biliyorduk, derler. Sonra toprağa:

 

Çullan onun üzerine, denilir.

 

Toprak, onun üzerine çullanır. (Bu çullanma ne­ticesinde) yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar ve Allah onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya kadar toprakta devamlı olarak azab içinde kalır.4

 

 

Soru 86: Melekler güler mi?

 

 

Cevap 86: Bu sorunun cevabını iki şekilde vermek mümkündür. Biraz sonra zikredeceğimiz hadisin mefhumu muhalifini alarak meleklerin güldüğünü söylemek mümkündür. Ya da hadiste meleğin gülmesinin kesilmesine sebep olan olaydan öncesine atıf yaparak meleğin güldüğü ispatlanmış olur. Bu konudaki hadis şöyledir:

 

           

 

“…Enes b. Malik ‘den oda Rasulullah (s.a.s.)’den; O (Rasulullah s.a.s.) Cibril (a.s. Hitaben) dedi ki:

 

           

 

“Mikail’i kesinlikle gülerken görmedim!” (Cibril a.s.)dedi ki:

 

           

 

“Ateş (Cehennem) yaratıldığından beri Mikail gülmüş değildir.”5

 

 

Soru 87: Dağlar meleği diye bir melek var mıdır?

 

 

Cevab 87:  Dağlar meleği diye bir meleğin olduğunu Rasulullah (s.a.s.) Taif’te başından geçen olaylardan sonra öğrenmekteyiz. Bu konu ile ilgili olarak şu hadisi zikredelim:

 

           

 

Ümmü'1-Mü'minin Aişe (r.anha.)'dan.  .

 

 

Aişe, Rasulullah (s.a.s.)'e:

 

 

Sana Uhud gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? dedi.

 

 

Oda:

 

 

“Yemin olsun ki, kavmin Kureyş'ten gelen birçok zor­luklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım zorluk, hepsinden şiddetli idi.

 

 

Şöyle ki:

 

 

Ben, (Kureyş'ten gördüğüm ezâ üzerine Taife gittim) hayatımın korunmasını Abdu Kulâl'ın oğlu İbn Abdu Yalîl'e teklif ettiğim zaman o, benim dileğime cevap vermemişti. Ben de, kederli ve hayretli bir hâlde yüzümün doğrusuna (Mekke'ye) dönmüştüm. Bu hayretim 'Karnü's-Seâlib mevkii' ne kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda beni gölgelemekte olan bir bulut gördüm.

 

Buluta dikkatli baktığımda, bunun içinde Cibril bulun­duğunu gördüm.

 

 

Cibril, bana nida etti de:

 

 

Allah, kavminin senin hakkında dediklerini ve seni korumayı reddettiklerini muhakkak işitti. Ve Allah, sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında ne dil­ersen, ona emredebilirsin, dedi.

 

 

Bunun üzerine dağlar meleği, Bana nida edip selâm verdi. Sonra:

 

 

Ya Muhammed, Cibril'in bu söylediği bir hakikattir. Sen, ne istersen emrine hazırım. Eğer (Ebu Kubeys ile Kuaykan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine kapaklanmamı istersen (onu da emret), dedi.

 

 

Buna karşı Rasulullah (s.a.s.):

 

 

Hayır, ben, Allah'ın bu müşriklerin sulblerinden yal­nız Allah'a ibadet eder ve Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmaz (muvahhid) bir nesil meydana çıkarmasını arzu ederim." dedi.”6

 

 

Hadisten açıkça anlaşıldığı gibi dağlar meleği adı ile anılan bir melek vardır.

 

Dipnotlar

 

 

1- Buna dair açıklamalar daha önceden el-Araf Sûresi'nde (7/20. ayetin tef­sirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

2- Kurtubi El Camiu Li Ahkamil Kur’an (16/311-3) Çev: M. Beşir  Eryarsoy Buruc y.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul